Deprem sonrası gazete başlıkları: "Kanunu binaya uydurduk bina yıkıldı", "Encümen kararıyla fay haritası değiştirildi", "Adapazarı’nda büyük darbe", "Hasarın boyutu belirlenemiyor", "Bu 77'inci felaket", "Geçmişten ders alsaydık tarih tekerrür eder miydi?", " Mühendislik hataları ağır", "Acılar katlanıyor" ,"Sanayi vurgun yedi", "Ekonomi depreme ne kadar dayanıklı?", "Akademik uyarı havada kaldı" ,"Ders almayan acıya mahkum" "Evinize röntgen çektirin", "Deprem değil bina öldürür", "Daha büyüğü olacak mi?" , "En güvenli yer; Karaman", "Eyvah! İstanbul’un yarısı gitti dedim", "İstanbul rehabilite edilmeli", "Yüzde yirmi için öldüler", "Türkiye'nin depremle imtihanı", "Mimarlar deprem sınavından geçti mi?", "Mimarlardan acı itiraf"...
Bu başlıkları sıradan okumak bile yaşadığımız trajedinin acı teknik boyutunun toplum olarak bilime karşı vurdumduymazlığımızın ve yalnızca mimarlar değil, tüm ülkenin sınıfta kaldığının açık kanıtıdır. Hep birlikte onbinlerce insanimizi öldürdük ve yüzbinleri sokağa döktük. Yirmibirinci yüzyılın başında inşaat sektörümüzün genel ortalamasının geldiği nokta budur. Çok düşünmemiz gerekir. Mimarlık dergisinin birinde yazar, mimarların yol ayrımında olduğunu, toplumun artık sorumsuz bir meslek adamı görmek istemeyeceğini söylemektedir. Siz ne düşünüyorsunuz? Suçlu deprem değildir...
Bu yıkımın büyüklüğünde depremin şiddeti ve pek çok şehire yaygın olmasının pek doğal olarak bir payı vardır ancak suçlu deprem değildir.
Felaketi deprem değil yapılarımız ve o yapıları bu standartlarda ortaya koyanlar yaratmıştır. Küçük, büyük tüm kat sahipleri eşit derecede sorumludur. Yapı sektörünü ilgilendiren yönleriyle depremler bugünün teknolojisi ile de önceden bilinmektedir. Dün İzmit, Adapazarı için bugün de İstanbul’da depremin olacağını yaklaşık şiddet tahminleriyle bilim adamları bizlere söylemekteler. Bunu hem de iki ile otuz yıl öncesinden haber veriyorlar. Daha ne kadar erken uyarı istersiniz?
Yapılar açısından günün......
>> Makaleninin tamamını görebilmek için üye olmalısınız. |